Bu yazımda size Tether isimli stable-coin’in ne olduğunu daha iyi anlamanıza yarayacağını umduğum bir yerli örnekten bahsedeceğim. Bu örneği daha önce değişik organlarda yayımlanan yazılarımda vermiş ve konuyu detaylarıyla işlemiştim. Ancak bu defa yüzde yüz yerli mekanizmamız “Vadeli Çekler”i Tether (USDT) ile kıyaslayacak ve zihinlerinizi açacak bir egzersiz yapacağım.

Bana bu yazı için ilham veren makaleyi de sizinle paylaşmak istiyorum: (Kaynak.1) Para sistemleri üzerine daha önce iki güzel kitap yazan arkadaşım Brett Scott’un Substack sitesinde yayımladığı yazı bana bu benzetmeyi yapmak için ilham kaynağı oldu.

Yazısında Tether’i ve stable-coin’leri daha iyi anlamak için bir benzetme yapmış: Kâğıt katlama sanatı Origami’yi kullanarak bir IOU, yani senet hazırlamış. Bu senet kâğıttan kuş biçiminde ve bunu kendisi imzalayarak 100 dolar değerinde bir senet oluşturuyor ve bir arkadaşının 100 dolarlık alacağına karşılık kendisine veriyor.

Yabancılar için 100 dolarlık bile bir senet yapıp bunu elden ele farklı ödemelere karşılık olarak vermek, yani sadece bir ödeme için değil de, art arda birkaç ödemede kullanmak hayal bile edilemeyen bir şey. Oysa ülkemizde bu yöntem ile her sene trilyonlarca liralık ödeme yapılmakta. Vadeli çekler ve vadeli senetler ülkemizde merkez bankasına alternatif bir emisyon hacmi oluşturmakta, yani Türkçe söylersek ülkemizde insanlar, esnaf, tüccarlar ve KOBİ patronları, kendilerine her gün para basmaktalar!

Tether nasıl oluşturuluyor?

Brett Scott, Tether yani USDT’yi şu şekilde konumlandırıyor:

Layer 1: ABD Merkez Bankası’nın yani Fed’in bastığı dolar,

Layer 2: Tether firmasının kendi banka hesabında tuttuğu dolarlar,

Layer 3: Tether firmasının blokzincirde ürettiği ERC-20 kontrat içindeki USDT token’ları. (Aslında USDT’ye, stable-coin değil, stable-token dememiz gerekir)

Şimdi, herhangi bir anda elinizde bir dolara denk bir adet USDT token’i tutuyorsanız o elinizdeki token’ların karşılığının “Layer 2”de,  yani Tether firmasına ait banka hesabında durduğundan emin oluyorsunuz. Aksi takdirde zaten USDT “de-peg” dediğimiz bir duruma düşüyor ve değeri 1 doların altına iniyor. Bu Layer 2 dolarlar da daha önce Layer 1 seviyesinde olan bir merkez bankası (Fed) tarafından basılmış, yani “mint” edilmiş ya da Türkçe ifadesiyle “ihraç” edilmiş dolarlar.

Aynı şekilde Türk lirasına denk bir token elinize geçtiğinde, örneğin elinizde TRYB veya TRYC varsa, bunların bire bir karşılığı olan TL’lerin bunları ihraç eden şirketlerin garantisinde ve banka hesaplarında durduğuna emin oluyorsunuz. Bu token’ları çıkaran firmaların banka hesaplarının denetim altında olduğunu biliyoruz ya da düşünüyoruz.

Bugün, Layer 3 seviyesindeki USDT token’ları ile ödeme yapıyoruz, başkasına transfer yapıyoruz ve yolladığımız kişiler de bu USDT’leri, borsalar aracılığıyla kendi ülke para birimlerine bozdurup banka hesaplarına transfer edebiliyorlar. Örneğin, bana bir arkadaşımdan USDT transfer geldiyse onu Paribu uygulamasında TL’ye bozdurup, yine aynı uygulama içinden kendi banka TL hesabıma yollayabiliyorum.

Vadeli Çekler

Bu işlemleri net olarak anlıyoruz. Şimdi, ülkemizde her sene 500,000 tacir ve esnaf tarafından kullanılan Vadeli Çeklere gelelim. Bunların Tether’e benzeyen ve benzemeyen tarafları var. Hemen bakalım:

1. Vadeli Çekler üzerlerinde bir vade tarihi taşır. Yani Tether’in ERC-20 kontratından farklı olarak bir zaman değişkeni içerir..

2. Vadeli Çekler (ve benzer şekilde ülkemizdeki vadeli senetler) Tether gibi bir firma tarafından değil, isteyen tüm tacirler tarafından düzenlenebiliyor. Böylece elinde bir bankanın boş çek karnesi olan herkes bir Layer 3 kontrat düzenleyebiliyor. Hatta bırakın çek karnesini, basit bir A4 kağıt olan her tacir, Türk Lirasına endeksli ve vadesi olan bir senet düzenleyebiliyor.

3. Yani Vadeli Çekler, Layer 1 seviyede T. C. Merkez Bankası tarafından ihraç edilmiş TL’lere endeksli olup, imza sahibi tacirin kendi banka hesabında (Layer 2’de) duran liralara binaen bir kâğıt kontrat olarak düzenleyebiliyor. Düzenlenen bu kâğıt çekler, aynen Layer 3 seviyesinde USDT’ler (veya TRYB’ler) gibi elden ele geçerek başka firmaların borç ödemelerinde kullanılabiliyor.

4. Daha da enteresanı, kâğıt kontratı düzenleyen tacirin o kontratı düzenlediği tarihte banka hesabında para olması da gerekmiyor! Sadece kontratın sona erdiği tarihte, yani vadeli çekte yazan vade tarihinde, kontratta (yani çekin üzerinde) yazılı olan miktarın tacirin banka hesabında olması yetiyor.

Özetle, Türkiye’de öyle bir mekanizma kurulu ve çalışıyor ki, bu mekanizma, Tether gibi ileri teknoloji içeren bir finansal aracın bile hayal edemeyeceği özellikler içeriyor. Bu mekanizmayı bir gün ERC-20 kontrat veya benzer blokzincir teknolojileri kullanarak yeni nesil bir kredi aracı oluşturmakta kullanacağız. Şu an için dünya finans sistemi içerisinde bir “error” olarak görünen bu yerli ve milli mekanizma günün birinde Tether’den çok daha yıkıcı bir inovasyon olarak piyasaya sürülecektir, buna eminim. Bu inovasyon, bu yazıda kurduğum hayal gerçekleştiğinde sadece Türkiye’de değil, başka birçok ülkede de blokzincirler üzerinden kullanılıyor olacak ve uluslararası ticari işlemlerde de, banka ödemelerine ve banka akreditif kredilerine alternatif olacaktır.

Not: Brett’in başka bir makalesini de daha önce Türkçe’ye çevirmiş ve yayınlamıştım. (Kaynak.2) Ayrıca vadeli çeklerin ülkemizde nasıl çalıştığını anlattığım üçüncü kaynağa da göz atabilirsiniz.

Kaynaklar:

1. https://brettscott.substack.com/p/how-to-make-an-origami-stablecoin

2. https://medium.com/@cemilturun/paranparanın-işleyiş-biçimini-değiştirmeyi-hedefleyen-5-asi-hareket-f9619f1898ba

3. https://medium.com/t%C3%BCrkiye/ekonomiyi-anlamak-i%C3%A7in-faydal%C4%B1-bir-yaz%C4%B1-d61f5942d381