Siyasal Bilgiler ve Gazetecilik mezunuyum. Yaklaşık 20 yıldır da ekonomi üzerinde yazıp çiziyorum.

Üniversitede derslerimizin neredeyse üçte biri ekonomi hakkındaydı. Benim bile zaman zaman canım sıkılırdı. Çünkü anlatılanlar genelde tamamen teorik ya da gerçek hayatta karşılığı olmayan konulardı. Tam rekabet şartları, arz-talep eğrileri, dışsallıklar, Phillips Eğrisi vs vs

Günümüzde iktisat genelde hiç de ilginç bulunmayan bir alan olarak kabul edilir. Ancak benim yazı ve videolarımla karşılaşanlar herhalde her şeyi söyler ama ‘sıkıcı’ olduğunu söylemez. İyi ama nasıl oluyor da ben ve benim gibi yorumcuların anlattıkları böyle ilgi çekici hatta eğlenceli olabiliyor.

Ekonomi biliminin sıkıcı hale gelmesinin öncelikli nedeni bu alanın gerçeklerden kopartılmasıdır. Özellikle ABD, iktisat bilimini adeta iğdiş etmiştir. Nasıl mı?

Bugün ekonomi dediğimiz bilimin gerçek adı aslında “ekonomi-politik”ti. Adam Smith, James Mill, David Ricardo, Jean Baptist Say gibi üstatlar ekonomi değil “ekonomi-politik” uzmanlarıydı. Karl Marx yıllarca çalışıp tüm bu ekonomi politik yazarlarının teorilerini üst-üste koydu. 1857-58’de ‘Ekonomi Politik Eleştirisinin Temelleri’ (ya da Grundrisse) (1) ve 1859’da ‘Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ (2) isimli kitapları yazdı. Bu çalışmalar daha sonra asıl ünlü eseri olan ‘Das Kapital’in de temellerini oluşturdu.

Marx, ekonomi politiğin temel önermelerinin doğal olarak hangi sonuçlara yol açacağını tespit etti. ‘Kapitalizm’ ya da ‘para ve sermaye ekonomisi’nin sınıfsal gerçeklerini ortaya koydu ve büyüyü bozdu. Hakim ülkeler ‘ekonomi-politik’ biliminin ‘politik’ kısmını çıkarmak gerektiğine karar verdi. Çünkü politik kısım işçi sınıfının emeğinin bir bölümüne sermaye sınıfı tarafından sürekli el konulduğunu anlatıyordu. 

Böylece ekonomi biliminde üretim faktörleri kaldı fakat üretim ilişkileri, üretim biçimleri vs kavramlar atıldı. Üretim biçimi üretim araçları ile üreticilerin bir araya geliş şekillerini anlatır. Tarihte avcılık-toplayıcılık, kölecilik, feodalizm ve kapitalizm (sermayecilik) adlı üretim biçimleri var olmuştur. Üretim biçimleri iktisat biliminin dışına çıkartılınca sanki tek üretim biçimi kapitalizm yani para ve sanayi ekonomisiymiş gibi bir durum oluşturuldu. Bütün konsantrasyon para ve sanayi ekonomisi üzerine yoğunlaştırıldı. Hele soğuk savaş döneminde kapitalizmin iç yapısını eleştirmek ya da para ekonomisi dışındaki üretim biçimlerini araştırmak dahi adeta suç haline getirildi.

Diyebilirsiniz ki bugün içinde yaşadığımız üretim biçimi kapitalizim olduğuna göre buna yoğunlaşmakta ne zarar var. Sadece kapitalizmi ele alıp geçmişi kötüleyip yok saydığınızda, para ve sanayi ekonomisinin de değişen ve yaşlanan bir ara form olduğunu gözden kaçırıyorsunuz. Geçmişe gözlerimi kapatayım, bugün kapitalizim içersinde emekçi sınıfların başına gelenleri (para basma, enflasyon vs) görmeyeyim derken en önemlisi geleceği ıskalıyorsunuz.

Kapitalizm değişen ve yaşlanan bir üretim biçimi. Onun yerine artık ‘Bilgi Ekonomisi’ geliyor. Üretim biçimi sizin düşündüğünüz kalıpların tamamen dışında yepyeni bir şekil alıyor. Sıkıcı iktisatçılar sadece kapitalizim formunda düşündükleri için bilgi ekonomisini de yine parayla dönen bir teknoloji ekonomisi zannediyorlar. Blokchain teknolojisi ya da Bitcoin gibi yepyeni olgularla karşılaştıklarında şaşırıp kalıyorlar. Sınırlı para-sınırsız para döngüsünü algılayamıyorlar. Kapitalizim yaşlanıp zorlandıkça sınırsız paraya geçtiğini kabul edemiyorlar. Sonra da bilgi ekonomisi gelirken neden Bitcoinin sınırlı para konseptinde ortaya çıktığına anlam veremiyorlar. Bazıları kızıp çirkefleşiyor. Açıkça Bitcoin düşmanlığı yapıyor. Teknoloji ile ilgileniyormuş gibi görünmek isteyenleri ise Bitcoin yerine blokchaine odaklanalım diyor. Bitcoin yerine sınırsız izlenimi veren başka blokzincir projelerini destekliyenler de var, blokzincir tekonojisi ileride zaten var olmayacak diyenler de.

Özellikle ABD, dünya liderliğini ele geçirdikten sonra ekonomi politik bilimini ortadan kesip sadece ‘ekonomi’yi bıraktı. Böylece iktisat genelde artık sadece büyük sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet eden bir uğraş haline geldi. Bugünkü sıkıcı ekonomistlere bakın toplumsal sınıflardan ya da bunlar arasındaki çıkar ilişkilerinden bahsetmezler. Merkez Bankaları’nın ne kadar iyi ve üstün kurumlar olduğunu, özellikle ABD Merkez Bankası başkanlarının nasıl efsane olduğunu, sınırsız doların nasıl güzel ve güçlü bir para birimi olduğunu, doların rezerv para pozisyonunun asla değişmeyeceğini, merkez bankalarının aslında para basmadığını, bassalar bile bunun borsa, emlak, bono vs balonlar oluşturmadığını, Altın ve Bitcoin gibi sınırlı paraların neden kötü olduğunu, bir insanın yaşayabileceği en iyi hayatın güzel şirketlerde yıllarca çalışıp emekli olmak ya da yıllarca kredi ödeyip sonunda bir ev sahibi olmak olduğunu anlatıp dururlar.

Bir kişiye sürekli kendi çıkarlarını değil başkalarının çıkarlarını koruyan şeyler anlatırsanız hele de bunu üstü kapalı şekilde yaparsanız elbette sizi itici ve sıkıcı bulur. 

Bazı ekonomistler bu durumu ‘ulaşılmaz’ı oynayarak aşmaya çalışır. Bunlar, konuşmaları, yazıları ve kitapları ile adeta “İktisat o kadar zor bir bilimdir ki siz faniler onu anlayamazsınız” derler. Bu şekilde fenomen haline gelirler. Ekonomiyi anlaşılmaz terimlere, uzun ve devrik cümlelere, bol bol İngilizce kelimelere boğarlar. Okurları kendilerini anlamak için ‘dekoder’ gerektiğini düşünür ama dekoder de taksanız aslında anlattıkları değişik bir şey yoktur.

Bu arada Türkiye’ye özgü özel durumlar da oluşuyor. Mevcut ekonomi yönetimi maaşallah artık üretim biçimi değişiminde ileriye değil geriye gitmeyi hedeflediği için sıkıcı iktisatçılar bile müthiş doğru konuşuyormuş gibi görünür hale geldiler. Sırf iktidarı eleştirdikleri ya da geriye gitmeden sadece iğdiş edilmiş olsa da Amerika’nın sıkıcı iktisadını anlattıkları için fenomen olmuş iktisatçılarımız var. 

Bir de modaları geçmiş olsa da hala sağda solda rastlayabileceğiniz kamucu ekonomistler vardır. Bunlar toplumsal olarak işçi sınıfını savunduklarını söylerler ama aslında çıkarlarını korumaya çalıştıkları kesim devlette hatta özel şirketlerde çalışan bürokratlar ve profesyonellerdir. Onlara göre de işçi işçi kalmalı en fazla emeklilik ve ev sahibi olma hayalleri kurmalıdır. Sermayeye kızarlar ama onun çizdiği çerçeve dışına da çıkmazlar. Açık ya da gizli Marksisttirler ama ya Marx’ı hiç okumamışlardır ya da at gözlükleri ile bakmışlardır. Marks’ı sadece sermayeyi kızdırmak için o da çok ölçülü kullanırlar. Kapitalizm Bilgi Ekonomisi’ne dönüşüyor dediğinizde kabul etmezler. Bilgi ekonomisinin yepyeni bir üretim biçimi olduğunu algılamaz bunun üzerine çalışmazlar. Kapitalizmin nasıl bilgi ekonomisine dönüştüğünü uzun yıllar süren çalışmalarıyla ortaya koyan mesela Alvin Toffler gibi yazarları muhtemelen duymamışlardır bile. 

Kamucu iktisatçıların savundukları en radikal görüşler günümüzde sermayenin elinde olan şirketleri devlet mülkiyetine geçirmek haline gelmiştir. Ya da ABD’de Modern Monetary Theory (MMT) diye meşhur edilmeye çalışan bir fikri savunduklarını görürsünüz. MMT’ciler merkez bankalarının elinde özel şirketler yararına kullanılan para basma imtiyazının artık kamu tarafına aktarılması gerektiğini savunur. Yani hazretler diyor ki “Kardeşim sermayedarlar olarak paraları bastınız enflasyon ya da varlık balonları ile halkları soydunuz, artı değerleri hüplettiniz; bırakın bürokrat ve profesyoneller olarak biraz da biz hüpletelim.”

İşte günümüz ekonomi bilimi ve iktisatçılarının ‘hal-i pür melal’i. TDK’ya göre Hal-i pür melal, kaygılandıran ve bıkkınlık veren üzüntü verici durum anlamına geliyor. Kabul edin yine çok ilginç bir yazı oldu…

Kaynaklar:

(1) https://en.m.wikipedia.org/wiki/Grundrisse

(2) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Ekonomi_Politiğin_Eleştirisine_Katkı