Geçen hafta NFT ve telif haklarına giriş yaptık, NFT’lerin sanat ekosisteminde neleri değiştirdiğini ve hayatımıza hangi kavramları kattığına değinmiştik. Son olarak da NFT’lerin mülkiyeti kanıtlayabilmesine ele almıştık. Geçen haftanın son sorusundan devam edelim:
NFT’ler içlerinde ne barındırıyor?
Biliyoruz ki NFT’ler fiziki ya da dijital bir varlığı temsil ediyor olabilirler. Aslında bir NFT’nin dijital ya da fiziksel herhangi bir ürünü barındırması veya temsil etmesi onu bir sanat eseri yapmaz fakat her neyi temsil ederse etsin, içinde ne barındırırsa barındırsın benzersiz olan non-fungible token yani NFT’dir. O zaman akıllarda şu soru beliriyor: Eğer NFT’yi satın alan kişi temsil ettiğini çalışmayı satın almıyorsa neyi satın alıyor? Aslında satın aldığımız şey tam olarak metaveri (metadata) oluyor. Metaveri, içerisinde NFT’nin bilgilerini içerir. Örneğin çalışmanın adı, sanatçı ya da çalışmanın açıklaması ve NFT sahibinin NFT’nin temsil ettiği öğeye nasıl ulaşacağına dair bilgileri ve talimatları da barındırır. Alışagelmiş kanının aksine NFT içerisinde resim, müzik ya da sanat eserini direkt olarak barındırmak zorunda değildir. Bu sebeple de NFT’lerden bahsederken mülkiyet kanıtı olduğuna vurgu yapıyoruz çünkü on-chain ya da off-chain olduğuna bakılmaksızın satın aldığımız NFT’nin temel özelliği bir kanıt olmasıdır.
On-chain ve off-chain NFT’lerin ne olduğuna değinmeden de geçmemek gerekiyor. On-chain NFT’ler temsil ettiği öğeyi görüntülemek ve erişmek için tüm talimatları içermesinin yanı sıra içeriği de üzerlerinde barındırır. NFT’nin mint edildiği yani oluşturulduğu an içeriğin de blokzincire kaydedilmesi ile on-chain NFT’ler oluşturulur. Fakat on-chain NFT’ler çok sık kullanılmamakta. Çünkü blokzincirin saklama kapasitelerinin düşük olması ve içeriğin blokzincire kaydedilmesi on-chain NFT’lerin maliyetlerini artırır ve bu nedenle off-chain NFT’lere kıyasla daha az tercih sebebi. Off-chain NFT’ler ise NFT’nin temelini oluşturan içeriğin (müzik, video, fotoğraf, dünyada var olan fiziki bir varlığın temsili ya da bir sanat eseri) dijital dosyasının bulunduğu ayrı bir veri tabanına yönlendirme veya bağlantı sağlar. Dijital içerik harici yani zincir dışı merkezi bir sunucuya kaydedilir ve bu sayede içerik dosyası farklı bir sunucuda olduğu için sadece metaverinin zincire kaydolması ile NFT’nin üretimi hem daha ucuz hem de daha verimli bir hal alıyor. Bu veri tabanı yani sunucu NFT pazaryerleri tarafından tutulan merkezi bir sunucu ya da Gezegenler Arası Dosya Sistemi (InterPlantery File System-IPFS) gibi seçeneklerden birinde bulunabilir. Özetle, off-chain NFT satın aldığımızda, NFT’nin temelinde yatan içeriği değil NFT’nin vadettiği içeriğe bağlantı sağlayan bir metaveri satın almış oluruz.
O zaman çok sevdiğim şu soruyu sorayım: hani merkeziyetsizlik? Off-chain NFT’lerin en büyük problemi burada devreye giriyor. Çünkü temelinde benim de savunduğum ve onlarca fayda getirdiğine inandığım merkeziyetsiz yapıların aksine off-chain NFT’lerde satın aldığınız NFT’nin içeriği merkezi bir sunucuda ya da NFT pazaryeri tarafından saklanıyor. Haliyle de merkezi sunucu ya da NFT pazaryeri istediği zaman NFT’nin içeriğini değiştirme hakkına sahip oluyor. Bu durumdan daha tehlikeli olan ise saklama hizmeti veren bu platformlar kapanırsa ya da merkezi sunucuları zarar görürse elimizde NFT içeriği olarak sadece NFT’yi saklaması gereken sunucuya yönlendiren bir metaveri kalacak ki bu da NFT’yi işlevsiz hale getirecek. Bu sebeple de off-chain NFT’lerde saklama hizmetini sağlayan sunucuya erişim ve URI/URL bağlantısının yönlendirdiği veri var olduğu sürece off-chain NFT’ler bir ispat aracı olarak kullanılabilecek.
Bu durum risk teşkil ediyor mu? Evet. Yukarıda da belirttiğim gibi NFT’nin temelini teşkil eden şeyin merkezi bir sunucuda saklanması beraberinde bazı riskleri de getiriyor. Fakat bu durum bazı noktalarda fayda sağlayabilir. Örnek üzerinden incelemek gerekirse:
Cem Karaca mevzusu
Bir ressamımız müteveffa sanatçı Cem Karaca’nın kendisi tarafından çizilmiş dijital portresini bir NFT pazaryeri üzerinden satışa çıkarttı. Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca satışın durdurulması için İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı ve açılan bu dava neticesinde ressamın Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nu (FSEK) ve kişilik haklarını ihlal ettiğini kabul etti. Sonrasında ekosistemin sistemin merkezi yönü devreye girdi. Şöyle ki: Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (World Intellectual Property Organization - WIPO) üyesi. Bu sebeple de mahkeme kararı bu kapsamda ABD’de Dijital Binyıl Telif Hakkı Yasası (DMCA) kapsamında geçerli sayıldı ve Opensea platformu NFT’nin satışını engelledi. İstinaf mahkemesinin bu kararı ile ülkemizde NFT’lerin FSEK kapsamında ihlallere konu olabileceği ve bu davaların hangi mahkemelerde görüleceği de netleşmiş oldu. Bu durum şu sonucu da beraberinde getirdi: her ne kadar TBMM eli ile bir kanun çıkartılmamış olsa da İstinaf Mahkemesi eli ile düzenleme yapıldı ve NFT’lerin eser yönü ile alakalı hangi mahkemelerin görevli olduğu netleşti.
On-chain ve off-chain NFT’lerin avantajları ve dezavantajlarından bahsettik. Görüyoruz ki on-chain NFT’ler maliyet açısından daha yüksek olsa da blokzincir üzerine kayıt edilmesi beraberinde birçok avantajı getiriyor. Hak ihlalleri durumunda ise yasal yollar aracılığı ile müdahale edilememesi yani merkeziyetiz olması sebebiyle değiştirilememesi ise ayrı bir unsur olarak kafaları karıştırıyor. Off-chain NFT’ler ise her ne kadar yasal yollar ile hak aranarak yargı eliyle müdahaleye açık olsa da NFT’yi merkezi bir aracıya bağımlı hale getiriyor. Ekosistemde bugüne kadar yaşanan olayları (Mt. Gox, Terraform Labs, FTX çöküşü vb.) düşündüğümüzde hangi aracıya güvenebiliriz ya da neden güvenmek zorunda kalalım? Haliyle burada aracıların da bazı yükümlülükler altına girmesi gerekiyor. Önümüzdeki hafta NFT pazaryerlerini, hizmet şartlarını, kullanıcı sözleşmelerini ve başka ülkelerde NFT’ler ile ilgili hukuki uyuşmazlıkları ele alacağız…